Gelir eşitsizliği, dünya ekonomisinin en acil sorunlarından biri haline gelmiş durumda. Araştırmalara göre zengin ülkelerde yaşayan yüzde 1’lik kesim, dünya nüfusunun en fakir yarısından daha fazla refah içinde yaşıyor.
Bu derinleşen uçurum, yalnızca bireyler ve toplumlar arasında ekonomik fark yaratmakla kalmıyor; aynı zamanda küresel istikrarı tehdit eden ciddi bir risk haline geliyor.
Dünya Ticaret Örgütü 2024 raporuna göre, gelir dağılımındaki eşitsizlik 1910’lu yıllardaki küresel görünüme geri dönmüş durumda. Öte yandan Uluslararası Çalışma Örgütü’nün son raporuna göre de işçilerin küresel gelirdeki payı son yirmi yılda 1,6 puan azalmış durumda.
Anlayacağınız ekonomik büyüme ile teknoloji devleri, finans kuruluşları ve para babaları servetlerine servet katarken, düşük gelirli kesimler her geçen gün biraz daha dibe gitmeye devam ediyor.
Ancak unutmayalım ki tarih, ekonomik dengesizliklerin büyük çatışmalara zemin hazırladığını birçok kez kanıtladı. En son tecrübeler ise tüm dünyayı kasıp kavuran ve milyonlarca insanın ölmesine sebep olan birinci ve ikinci dünya savaşlarıydı.
TÜRKİYE BETERİN BETERİ!
Türkiye’deki gelir eşitsizliği ise dünyanın bile çok ötesinde.
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, Türkiye’nin en zengin yüzde 20’si toplam gelirin neredeyse yüzde 50’sine sahipken, yüzde 80’lik kesim büyük bir fakirlik içinde. Bu arada unutmayın bunlar TÜİK’in iyimser rakamları.
Türkiye’deki durumun vahametini ortaya koyan bir başka veri ise Gini katsayısı…
Gini katsayısı, bir ülkedeki gelir eşitsizliğinin artışını gösteren en önemli ölçüt. Ve ne yazık ki Gini katsayısına göre Türkiye’de gelir dağılımı berbat durumda. Çünkü katsayı, gelir eşitsizliği konusunda Türkiye’nin Avrupa ortalamasının çok üzerinde olduğunu gösteriyor.
Peki bu veriye hayır diyebilir miyiz? Ne yazık ki diyemeyiz…
Çünkü Türkiye’de asgari ücretle çalışan milyonlarca kişi, hızla artan enflasyon karşısında alım gücünü kaybederken, yüksek gelirli kesimler servetlerine servet katıyor.
2016 yılından beri yaşanan ancak TÜİK’in muhteşem becerisi sayesinde gizlenen yüksek enflasyon bunun asıl sebebi.
Bu tavır yüzünden özellikle düşük ve orta gelirli haneler temel ihtiyaçlarını bile karşılayamaz hale geldiler. Yoksulluk ve açlık sınırlarına bakın ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız.
Türkiye’nin bir başka sorunuysa, yüksek dış borç stoku ve cari açık meselesi. Bu sorunlar finansal ve ekonomik kırılganlıkları arttırarak gelir dağılımı bozukluğunu daha da körüklüyor.
Gelir adaletsizliğinin bir başka yan etkisi ise elbette barınma krizi. Konut piyasasında yaşanan dengesizlik ve yüksek kira maliyetleri, bırakın İstanbul gibi büyük şehirleri Türkiye’nin neredeyse tamamında düşük gelirli ailelerin hayatlarını zindana çeviriyor.
EKONOMİK DENGESİZLİKLER VE ÇATIŞMA RİSKİ
Tarih, ekonomik krizlerin ve gelir eşitsizliklerinin uluslararası çatışmaları tetiklediğini gösteren onlarca örnekle dolu. Bu çatışmaların bazıları ülkelerin içinde sosyal patlamalar olarak kalırken, bazıları bölgesel savaşlar bazıları da küresel savaşlara evrilmiş.
Örneğin, 1930’larda yaşanan Büyük Buhran, dünya çapında sosyal huzursuzlukları artırmış ve nihayetinde İkinci Dünya Savaşı’na zemin hazırlamış.
Bugün, gelir eşitsizliği ve ekonomik adaletsizliklerin benzer bir krizle sonuçlanma potansiyeli oldukça yüksek. Küresel gelir dengesizlikleri giderilmezse, bu durum uluslararası çatışmaları tetikleyebilir ve Üçüncü Dünya Savaşı riskini doğurabilir.
Bunu önlemenin tek yolu ise gelir eşitsizliğini azaltmak ve potansiyel çatışmaları önlemek için daha kapsayıcı ve adil politikalar geliştirmek.
Başta Türkiye olmak üzere, hükümetler, vatandaşları için adil gelir dağılımını sağlamaya yönelik reformları hayata geçirmek zorundadır.
SONUÇ
Küresel gelir eşitsizliği ve ekonomik dengesizlikler, dünya genelinde sosyal huzursuzlukları ve uluslararası çatışma risklerini hızla artıyor. Eğer bu sorunlar çözülmezse, insanlık yeni bir krizin eşiğine gelebilir.
Türkiye’de de bu dengesizlikler, sosyal ve ekonomik riskleri artıran önemli bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.
Gelir eşitsizliği, ekonomik büyüme ve refahın sürdürülebilir olmasını engelleyen en büyük tehditlerden birisi. Bu nedenle, kapsayıcı büyüme ve adil gelir dağılımına dayalı politikalar tüm dünyada benimsenmeli ve dünya, potansiyel bir Üçüncü Dünya Savaşı tehdidinden kaçınmak için harekete geçmelidir.