Türkiye ekonomisinin son yıllarda karşı karşıya kaldığı zorluklar artık sadece sayısal verilerdeki dalgalanmalardan ibaret değil; bu durum, ülkenin ekonomik geleceğini tehdit eden ciddi bir yapısal sorun haline geldi.
BORÇ YÜKÜ ARTIYOR, RİSK DERİNLEŞİYOR
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) Haziran 2024 verileri, reel kesimin döviz pozisyonu açığının 118 milyar 889 milyon dolara çıkarak tehlikeli boyutlara ulaştığını gösteriyor.
Son aylarda dikkat çeken diğer bir gelişme ise reel kesimin yurtdışından aldığı döviz borçlarını, yurtiçindeki bankalardan aldıkları döviz borcuyla kapatması. Nitekim yine TCMB verilerine göre yurtdışına ödenecek ithalat borçları 1 milyar 86 milyon dolar ve yurtdışından sağlanan nakdi krediler 530 milyon dolar azalırken, yurtiçinden sağlanan nakdi krediler 1 milyar 187 milyon dolar artmış durumda.
Bu durum, şirketlerin yurtiçi kaynaklara yöneldiğini ve dış borcu iç borçla kapattığını gösteriyor. Yani risk tamamen Türk bankalarının ve dolaylı yolla vatandaşın üzerine yıkılıyor.
Tezimizi doğrulayan bir başka veri ise borçların vade yapısı.
Vade yapısına bakıldığında ise yurtiçinden sağlanan kısa vadeli kredilerdeki 1 milyar 197 milyon dolarlık artış, şirketlerin uzun vadeli borçlanamadığını gösteriyor. Nitekim uzun vadeli kredilerde görülen 10 milyon dolarlık azalmada bu durumun bir başka kanıtı.
Anlayacağınız şirketler, kısa vadeli stratejilerle nefes almaya çalışıyor. Eğer bunu başaramazlarsa işin ucu bankalara dokunacak. Çünkü şirketler bankalara olan borçlarını ödemeyince günün sonunda bankacılık sektörü de aldığı borçları kapatamayacak ve büyük bir riskle karşı karşıya kalacak.
Hatırlatayım 2001 Türkiye ekonomik krizi sırasında birçok banka, yüksek oranlarda batık kredi nedeniyle iflas etmişti. O dönemde bankaların verdiği kredilerin geri dönüşü sağlanamayınca, bankacılık sektöründe büyük bir çöküş yaşanmıştı.
KISA VADELİ ÇÖZÜMLER, UZUN VADELİ SORUNLAR
Gördüğünüz gibi ekonomi yönetiminin kısa vadeli çözümlerle sorunları öteleme stratejisi, aslında bu riskleri daha da derinleştirmekten başka hiçbir işe yaramıyor.
Reel kesimin döviz borçluluğunun artması ve bu borçların yurtiçindeki bankalara yüklenmesi, ekonomi yönetiminin stratejik hatalarını bir kez daha gözler önüne seriyor.
YA GİDİN YA YAPIN
Türkiye ekonomisinin bu kırılgan yapısı, artık kısa vadeli politikalarla sürdürülemez. Ekonomi yönetiminin bu tehlikeli gidişatı hâlâ görmezden gelmesi anlaşılır gibi değil.
Bu kafa devam ederse Türkiye sadece bir finansal krizle değil, aynı zamanda derin bir toplumsal çöküşle karşı karşıya kalabilir.
O nedenle ya gidin ya yapın…