Türkiye’nin makroekonomi politikalarındaki değişiklikler sonrasında, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları Fitch Ratings, Moody’s ve S&P Global Ratings, Türkiye’nin uzun vadeli yabancı para cinsinden kredi notunu yükseltti. Fitch Türkiye’nin kredi notunu son incelemesinde “BB-” olarak belirlerken, Moody’s iki basamaklık bir artışla notunu “B3″ten “B1″e çıkardı. S&P Global Ratings ise notunu “B”den “B+”ya yükseltti.
S&P Global Ratings’in, 1 Kasım’da Türkiye’ye ilişkin bu yılki ikinci değerlendirmesini açıklaması bekleniyor. S&P Global Ratings Kıdemli Direktörü, Türkiye ekonomisindeki gelişmelere dair yaptığı açıklamada, ekonomi politikalarındaki değişimle birlikte başta dış gösterge olmak üzere bazı kredi derecelendirme kriterlerinin olumlu yönde geliştiğini belirtti. Özellikle net döviz rezervlerindeki artışın önemli bir gelişme olduğunu vurguladı.
Cari açığın da hızlı bir şekilde daraldığını ifade eden Gill, bu yıl için cari açığın gayrisafi yurtiçi hasılanın (GSYH) yüzde 1’inin biraz üzerinde gerçekleşmesini beklediklerini dile getirdi. Brent petrol fiyatlarının düşmesinin cari açığın daralmasında etkili olduğunu kayddetti. Ayrıca, Türkiye’nin net altın ithalatındaki azalışın cari açığın azalmasında olumlu bir katkı sağladığını ve bunun sektörel bir gelişme olduğuna dikkat çekti.
Kredi notu kararları hakkında, net rezerv seviyeleri ve cari açığın olumlu seyrinin yanı sıra birçok göstergenin dikkate alındığını ifade eden Gill, Türkiye’deki kamu maliyesinin geleceğine dair soruların gündemde olduğunu belirtti. Enflasyonu tek haneli rakamlara indirmek için yetkililerin tüketici talebini azaltması gerektiğini, bunun da büyümeyi olumsuz etkileyeceğini kaydetti. Türkiye’nin ekonomi politikası değişiminin bir düzeltme süreci değil, çok yıllı bir süreç olduğunu vurgulayan Gill, Türk hükümetinin önümüzdeki yıllarda politikaya sadık kalıp kalmayacağının kritik bir soru olduğunu bildirdi. Mevcut tahminlerin, hükümetin tutumunu devam ettireceği yönünde olduğunu belirtti.
Gill, Türkiye’nin kredi notunun artırılmasının net rezervlerdeki iyileşim ve cari açığın daralmasına bağlı olduğunu ifade etti. Enerji ve altın ithalatındaki düşüşlerin de önemli faktörler arasında yer aldığını vurguladı. Ayrıca, Merkez Bankası’nın faiz politikasının not kararlarındaki önemli bir etken olduğunu söyledi.
Türkiye’deki enflasyon beklentilerine de değinen Gill, yıllık manşet enflasyonun oldukça yüksek seviyelerde sürdüğünü ve enflasyonu düşürmenin zaman alacağını belirtti. Gıda enflasyonundaki hafiflemeye karşın, hizmet enflasyonunun yüksek seyrini koruduğunu söyledi. Dezenflasyon sürecinin uzun bir zaman alacağını öngörerek, 2027 yılına kadar tek haneli rakamlara gerileme beklenmediğini belirtti. Yıl sonu enflasyon tahmininin yüzde 43, 2025 sonu için yüzde 23, 2026 sonu için ise yüzde 10 seviyesine işaret ettiğine dikkat çekti.
TCMB’nin para politikası kararlarını dikkatle izlediklerini belirten Gill, enflasyonun yüzde 50 üzerinde olduğu bir ortamda hızlı bir gevşemenin riskli olduğunu ifade etti. Merkez Bankası’nın yılın son çeyreğinde temkinli bir şekilde faiz indirimine başlayabileceğini dikkate alarak, bu durumun muhtemelen Kasım’da gerçekleşebileceğini kaydetti. Ancak faiz indiriminin manşet enflasyonun üzerinde kalacağı öngörülerinin geçerli olduğunu vurguladı.
Türkiye’de tüketici talebinin yavaşlama sürecine girdiğini aktaran Gill, bu yıl için yüzde 3,6 büyüme beklentisi olduğunu, gelecek yıl ise büyümenin yüzde 2 seviyesine düşeceğini öngördü. Ancak Türkiye’de bir resesyon beklemediklerini, 2026 yılı itibarıyla büyümenin yüzde 3 civarına yükselebileceğini belirtti. Türkiye ekonomisinin güçlü ve dayanıklı yapısıyla birlikte, AB ile Gümrük Birliği anlaşmasının sağladığı avantajları ve iç talep zayıf olsa dahi şirketlerin ihracata odaklanma yeteneklerini öne çıkardı.